Farkında mısınız bilmiyorum ama mekanlar açıldıktan sonra çoğu insan sesinin ayarını yapamıyor. Yüksek sesle değil, adeta bağırarak konuşuyor. Geçen saatler 17.00’yi gösterdiğinde bir arkadaşım ile Arnavutköy’de bir balıkçıya gittim. Mekan o saatte tıklım tıklım dolu. Boş masa yok. İki kişiyiz ve amacımız hızlıca yemek yiyip kalkmak. Tek boş olan köşe masaya geçtik. Bir on kişilik gurup bir de sekiz kişilik başka bir gurup var hemen yan masalarda. Nasıl bağırarak konuşuyorlar. İnanın size anlatamam. Kendi sesimizi duyamıyoruz. Düşünün aylarca süren karantina döneminden öyle bir çıkmışlar ki, maşallah sanki hiç konuşmamışlar ya da sanki tutsaklıktan kurtulmuş gibiler. Masalarda neler konuşuluyor hakimiz mecburen. Ama ne konuşuluyordu derseniz, “Hiç”. Boş boş konuşmalar. Sanki insanlar ne konuşacağını bilemiyor. Sohbet-muhabbet hep aynı. Korona, aşı, ev, korona, aşı, ev. Sonuç mu? Aylar sonra mekanlarda sosyalleşmede ses ayarı sıfır. Böyle giderse acayip tartışmalar çıkar benden söylemesi. Biraz ses ayarı lütfen. Diğer bir sorun kıyafet Yeni normal ile birlikte insanların diğer şaşırdıkları bir konu ise kıyafet. Çoğu insan: -Ne giyeceğimi bilemiyorum. -O kadar kilo almışım ki, hiç bir kıyafetim olmuyor. -Korona bittikten sonra tamamen kıyafetlerimi değiştirmem lazım. -Bir yıldır hep aynı ayakkabıyı giymişim. Diğer ayakkabılarım yabancı geliyor. -Eşofman giymekten kot pantolon giyemez oldum. Giydiğim zaman biri beni boğuyor zannediyorum. -Şu korona bitsin tüm eşofman ve taytları çöpe atacağım. Sözleri çoğu insanın dilinde. Evet bir yıldır tarzlar belli. İnsan ne giyeceğini şaşırıyor gerçekten. Dönüyoruz, dolaşıyoruz hep aynı kıyafetlere yani eşofmanlara sığınıyoruz. Ayıcıkları çekmeyen var mı? Henüz ben çekemedim çok mutsuzum. Çünkü ellerim kollarım doluydu çekemedim. Bir de o kadar kalabalıktı ki, duramadım. Neden mi bahsediyorum? Nişantaşı’nda bir firma tüm apartmanı rengarenk ayıcıklarla kaplamış. Karşı caddesi nasıl bir kalabalık anlatamam. İnsanlar caddeye taşmış. Adeta trafik kilitlenmiş. Ayıcıkları çekmeden yoldan geçmek istemiyor kimse. E bende bu durumda kendimi yalnız ve uzaylı gibi hissettim. Malum sürü bağışıklığı dönemi. Kim ne çekiyorsa çek. Kim ne giyiyorsa giy. Kim ne estetik yaptırıyorsa yaptır. Kim nereye gidiyorsa git. Kim ne yiyorsa ye. Diye uzayıp giden bir “Kim ne yapmışsa yap” durumu hakim. Farkında mısınız? Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar gibi, yüzler, saçlar, makyajlar, kıyafetler bile sanki hep aynı. Korona'dan önce ve sonra En sevdiğim saatler, el ayak çekildiği sessizliğin hakim olduğu gecenin karanlığıydı. Korona'dan sonra; kimselerin uyanmadığı, kuşların cıvıldadığı, güneşin doğmaya başladı, mis gibi havanın hakim olduğu sabahın erken saatleri.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR