Fideltus Şirketi'nin patronu iş adamı Cem Kalyoncu ile eşi Hülya Kalyoncu örnek evliliklerinin yanı sıra işlerindeki başarılarıyla da ön plana çıkan bir çift. Sanat tarihi üzerine doktorasını yaptıktan sonra üniversite de ders vermeye başlayan Hülya Kalyoncu, kalan zamanlarını ise eşi Cem Kalyoncu ile birlikte çalışarak geçiriyor. Oldukça yoğun bir tempoda çalışan Cem – Hülya Kalyoncu çifti özel hayatlarından, tanışma hikayelerine kadar bilinmeyenlerini HT Kulüp Yazı İşleri Müdürü Reşit Özet'e anlattı.






Röportaj: Reşit ÖZET


Fotoğraflar: Gürkan KURT








Hülya Hanım sanat tarihi üzerine eğitim aldınız, şu sıralar neler yapıyorsunuz? Eğitiminiz devam ediyor mu?




Hülya Kalyoncu: Evet, Mimar Sinan Üniversite’sinde Türk İslam Sanatları üzerine doktora yaptım. Şu anda Marmara Üniversite’sinde Avrupa Sanat tarihi ve Osmanlı Geleneksel Sanatları üzerine dersler veriyorum. Bence hoca olmak demek ömür boyu öğrenci olmak demek. Sürekli kendinizi geliştirmeniz, yeniliklere ve hayata açık olmanız gerekiyor. Çok okumanız, görmeniz, ögrenmeniz gerekiyor. Bu nedenlede eğitimim bir anlamda devam ediyor, evet…




Cem Bey size dönmek istiyorum, biraz eskiye gitsek, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?




Cem Kalyoncu: Sırasıyla Bursa Anadolu Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Ondan sonra finans piyasalarında faaliyet gösteren o dönemki en büyük aracı kurum olan Global Menkul Değerlerin Kuruluş Ekibi içinde yer aldım. Uzun süre bu kurumda çeşitli kademelerde yöneticilik yaptım. Yurtiçi Satış Ve Pazarlama, Yurtiçi Şubelerin Kurulması, Birçok Şirketin Halka Açılması ve Portfoy Yönetimi Alanların'da görev aldım. Daha sonra 2005 yılında Reel Sektöre geçiş yaptım. İnşaat Ve Teknoloji Alanları'nda faaliyet gösteren kendi şirketlerimi kurdum. Bugüne kadarda bu alanlarda birçok proje gerçekleştirdim.




Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?




CK: İki erkek kardeşim,annem babamla birlikte mutlu bir çocukluk dönemi geçirdim. Babam asker olduğu içinde belli bir disiplin içinde büyüdüm.İlkokuldan sonra ortaokul ve liseyi yatılı okudum. Buda kendi ayaklarım üstünde durmam gerekse çok sosyal olmam konusunda büyük katkılar sağladı. Çocukluk dönemimde kendi isteğimle fırsat buldukça değişik işlerde çalıştım. Bununda faydalarını bütün iş hayatım boyunca gördüm.






Eşinizle Hülya Hanım ile zaman zaman sanırım birlikte çalışıyorsunuz. Nasıl bir çalışma ortamınız var? İş akışınız nasıl oluyor?




CK: Eşimle aynı ofis ortamında yan yana odalarda çalışıyoruz. Huzurlu bir ofis ortamımız var. Şirketlerde Yönetim Kurulu üyesi fakat kendisi Öğretim Üyesi olduğundan daha çok kendi işleriyle ilgili ofis ortamında çalışıyor. Gün içinde fazla birbirimizi görmeye fırsatımız olmuyor. Fırsat buldukça sabah kahvesi yada öğlen yemeklerinde birbirimizi görebiliyoruz.




Fideltus çatısı altında hangi alanlarda faliyet gösteriyorsunuz?




CK: Fideltus çatısı altında Teknoloji ve İnşaat Alanları'nda faaliyet gösteren iki şirketim var. Bugune kadar İnşaat Alanı'ında Ispartakule, Ispartakule 2 Avrupa Konutları, 7800 Çeşme, İkitelli- Aykoşan 15300 Misia gibi büyük projelere imza attık. Teknoloji Alanı'ında ise Mobese İhaleleri, Araç Takip Sistemleri, Kamera Sistemleri, Plaka Tanıma vb. gibi şehir güvenliğine dair birçok kolda faaliyet göstermekteyiz.






Cem Bey eşiniz ile tanışma hikayenizi anlatır mısınız?

CK: Eşimle üniversite yıllarında okurken ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık. Çok kısa zamanda birbirimizle kaynaştık ve o günden beri de mutlu beraberliğimiz sürüyor.




Hülya Hanım sizin kariyerinizle ilgili hayalleriniz neler? Kendinizi nerede görmek istiyorsunuz?

HK: Şu sıralar en büyük hayalim bir an önce doçentliğimi almak. Bu nedenle hazırlamam gereken makaleler, tamamlamam gereken kitap çalışmalarım var. Bunun içinde öncelikle; daha önce başladığım bu çalışmalara bu sene daha bir ağırlık vermek istiyorum.


Ayrıca şu sıralar bir internet sitesinde sanatla ilgili yazılar yazıyorum.






Çocukken astronot olmayı düşünürken, sonrasında müzik eğitimi aldınız ve sonrasında mı sanat tarihi üzerine yoğunlaştınız?




HK: Çocukken en büyük hayalim astronot olmaktı gerçekten. Uzayın o uçsuz bucaksız sonsuzluğunda tek başına olmanın nasıl birşey olduğunu merak etmiştim hep. Gökyüzünde yıldızlarla başbaşa olmanın düşüncesi beni büyülemişti o zamanlarda. Ancak Türkiye’de astronot olmak mümkün değil bildiğiniz gibi. O nedenle bu her zaman bir hayal olarak kaldı benim için. Müzik eğitimim ise okul yıllarında koro çalışmaları ile başlayan, beni İstanbul Üniversitesi çoksesli korosuna kadar taşıyan bir yan hobi olarak kaldı hayatımda. Şarkı soylemeyi hep sevdim ama yalnızca amatörce. Okul yıllarımda müzik öğretmenlerim konservatuar eğitimi almam için yönlendirdiler hep ancak bu hiç gerçekleşmedi. Şu anda ise ünlü bir opera sanatçısından şan dersleri alıyorum bir süredir ve gerçekten çok keyif alıyorum. Sanat tarihi ise her zaman hayatımın içinde yer alan çok çok keyif aldığım ve zamanla mesleğe dönüştürdüğüm bir ilgi alanım.

Astronotluktan vazgeçtiğimde arkeolog olmak istemiştim hep ileri yaşlarımda. Ancak şimdi şartlar biraz daha farklı olsada. Arkeolog olmakta biraz problemliydi benim üniversiteye giriş yıllarımda. Bu nedenle iktisat okudum ama gönlüm hep sanat tarihindeydi. Bu nedenle yıllar sonra sanat tarihi ile ilgili eğitimime devam ettim, ancak bu böyle bıçak gibi bir anda başlayan bir süreç olmadı. Zaten sanat tarihi hayatımın her döneminde okuduklarımla, gezdiğim gördüklerimlerimle bir şekilde hep yaşantımın içinde yer aldı.



Arkadaşlarınzla bir araya geldiğiniz özen günlerde istek üzerine sık sık şarkı söylediğinizi biliyoruz. Hiç albüm çıkarmayı düşündünüz mü?




HK: Evet istiyorum ancak sadece kendim için..




Sizin adınızı sosyal sorumluluk projelerinde oldukça sık görüyoruz. Hangi alanlarda çalışmalarınız oluyor?




HK: Çok uzun yıllar özellikle çocuklara yönelik faaliyet gösteren derneklerde aktif olarak görev yaptım. Tikad'ın kurucu üyesiyim. 5 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım. Şu anda da faaliyetlere üye olarak devam ediyorum. Ancak şu anda daha çok okuluma yönelik sosyal sorumluluk projelerine ağırlık vermeye çalışıyorum. Örneğin şu anda Marmara Üniversitesi ve Maltepe Çocuk ve Gençlik cezaevi işbirliği ile projelendirilen ve proje yürütücüsü Doç.Dr. Sibel Kılıç ile ilk temelleri atılan, Anka projesi adlı bir projemiz var. Projenin genel amacı cezaevinde bulunan hükümlü çocuk ve gençlerin, yaş, suç türü ve tutukluluk sürelerine göre sınıflandırılarak, rehabilite edilmesi, çocukların öz güvenlerinin kazandırılması, doğal yetenek ve sonradan geliştirilecek olan becerilerine göre, özel gruplara ayrıştırılarak istihdama yönelik, zihinsel, sanatsal ve zenaatsal yeterlilik ve yetkinlik kazandırılması amaçlanıyor.Aynı zamanda tutukluluk sürecini takibeden dönemde, tekrar suç işleyerek cezaevine dönme ihtimalini ortadan kaldırmak ve asgari düzeye indirmek için gerekli bilinç düzeyini yaratmak ve bu suretle hüküm giymiş çocuk ve gençleri topluma yeniden kazandırarak toplumun, hükümlü çocuk ve gençlere karşı ön yargılarını kırmak ve korku temelli olumsuz yaklaşımlarını ortadan kaldırmakta çalışmanın diğer önemli projeleri olacak.

Bunun için uzman danışman/ psikolog/psikiyatristlerle çalışmamız gerekiyor, ayrıca yine bu çocukların aile ortamlarının yakınen takip edilerek, yeniden suç işleme potansiyelini ortadan kaldırmak ve gerekirse tutukluluk süresi sonrasında barınabilecekleri evler, alternatif yaşam alanları oluşturmak gerekiyor. Bu proje tabiki oldukça büyük bütçeli bir proje ve bunun için konuya ilişkin ilgili bakanlıklar, dernekler, resmi ve özel kurumlarla iş birliği yapmak gerekiyor. İşte bu devrede çeşitli derneklerle ortak çalışmalarımız olacak.




İleriye dönük yeni projeleriniz var mı?

HK: Evet bir pojemiz var; Doç.Dr Sibel Kılıç hanımla birlikte yürüteceğimiz Marmara Üniversite bünyesi altında, tasarımcıların ağırlıklı olacağı ancak her kesimden söz sahibi insanların davet edileceği seminer programlarını başlatacağız bu sene..Ayrıca yine üniversite ve Topkapı sarayı işbirliği ile yapılacak uluslarası porselen sempozyumu hazırlama projemde bu sene mutlaka.




Porselen demişken; sanırım bir koleksiyonunuz var. Bahseder misiniz?

HK: Evet çok sevdiğim bir porselen fincan koleksiyonum var. Doktora tezimi porselen üzerine yaptım ve porselene sevgim bu esnada iyice yoğunlaştı. Koleksiyonumun büyük bir kısmı Portakal Müzayede evinin bir müzayedesinden alındı. Geri kalan parçalarda yaptığım seyahatlerde farklı ülkelerden ve bu ülkelerin önemli porselen fabrikalarına ait parçalardan ya da antikacılardan toplanmıştır. Büyük çoğunluğu antik değeri olan fincanlardır ve her biri benim için son derece değerlidir.




Annelik nasıl bir duygu? Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?

HK: Annelik çok müthiş bir duygu. Kadına verilen en büyük ayrıcalık annelik diye düşünüyorum. Onlara sahip olduktan sonra artık dünyanın merkezinde siz değil, çocuklarınız, onların duygu ve düşünceleri, mutlulukları oluyor. Onlarla şimdi çok daha mutluyum.. Bu sene ikisininde okulları hakkında radikal değişiklikler yaptık. Büyük kızımız Eda Enka'da okuyordu ve bu sene İsviçre'de Tasis adlı Amerikan okulunda eğitimine devam edecek. Yabancı dil öğrenmesi, farklı ülkelerden edineceğini arkadaşlıklar ile dünya vatandaşı olacağı ve akabinde Amerika'da iyi bir Üniversitesiye girebileceği düşüncesi bizi bu almaya yöneltti. Okulu gerçekten çok güzel ve orada şu anda çok mutlu. Okul ayrıca yapmak isteyeceği her türlü aktiviteye de imkan tanıyor. Umarım geleceği açısından doğru bir karar vermişizdir. Küçük kızımız Mina ise bu sene Bilfen Okulları'na başladı. Ayrıca pekçok aktivite yapıyor.Tüm dileğimiz onların mutlu ve donanımlı bireyler olarak hayata hazırlanmaları.




Modayı takip eder misiniz? Sizce moda nedir?

HK: Modayı gerektiği kadar takip ediyorum. Giyinmeyi, iyi görünmeyi seviyorum her hanım gibi. Ancak moda tüm yaşamımın en önemli olgusu değil. Benim için sadece topluma uyumun bir gereği bir anlamda. Yalnızca moda diye tarzıma ve zevk anlayşıma uymayan kıyafetleri giymeyi sevmiyorum. Çok klişe bir tanımlama ile moda bence, 'kişinin kendine yakışanı' giymesidir diyorum..






Hayatta olmazsa olmazlarınız var mıdır? Neleri affetmezsiniz?

HK: Tabiki öncelikle çocuklarım, eşim, ailem, kardeşlerim, arkadaşlarım ve tabiki kitaplarım..






Eşiniz Cem Bey, sürpriz yapmayı sever mi? En son yaptığı sürprizi bizimle paylaşır mısınız?




HK: Eşim bana her zaman sürprizler yapmıştır hayatı boyunca. Evlilik yıldönümünlerimizde ve doğum günümde her sene sayısı artan güller yollamıştır bana. En son gelen çiçek 1500 adetti sanıyorum. Ayrıca özel günlerimizde ancak birkaç saat önce öğrendiğim, her türlü organizasyonun en küçük ayrıntısına kadar düşünüldüğü ve hatta bavulumun dahi hazırlandığı seyahat programları yapmıştır birçok defalarca. Ayrıca sürpriz yemekler, sürpriz hediyeler her zaman vardır zaten hayatımızda..




Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanırım çok seyahat ediyorsunuz?

HK: Evet çok fazla seyahatlerimiz oluyor. Her gittiğim ülkede mutlaka ilk gittiğim yerler müzeler, galeriler olur. Farklı kültürleri tanımaktan çok keyif alırım. Arkadaşlarımızla tatile çıkmaktan, beraber yemek programları yapmaktan mutluluk duyarız. Ayrıca İstanbul'da sık sık tarihi yarımadayı, Topkapı sarayını, Ayasofya'yı, müzeleri ziyaret ederim. Yine boş zamanlarımda spor yapmak, sahilde uzun yürüyüşler yapmak, en çok keyif aldığım şeylerdir.













İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR